Sayfalar

12 Şubat 2011 Cumartesi

Aşk Pirefösörü

1.ASLANLAR GİBİ BİR GİRİŞ
Onun bunun lafı ile ailelerle "mahalle baskısıyla" arkadaş çevresiyle, gazeteden okunan yazılarla resimlerle, internetle, botoksla, detoksla, kredi kartıyla, vs vs gibi pertürbasyonların süreli süresiz etkileri altında varlığını koruyabilen üstün dayanımlı aşklar için naçizane bir öneri girişimi ...


2.AŞKIN RASYONEL DURUM UZAYINDAKİ BİLEŞENLERİNE KISA VE T..ŞKLI BİR BAKIŞ
Genel olarak biyolojik evrim ile insanoğlunun kültürel evrimi ve bunun doğal sonucu olarak insan üretiminin evrimi birbirlerinden soyutlanamaz. Bu geyiğimizde, aşkı rasyonel bir etkinlik olarak ele alarak etkinliğin kökenlerine ve işleyiş yapısına göz atacağız. Rasyonel her türlü etkinliğin başlıca öznesi beyin ve onun yerleşik karar verme mekanizmalarıdır. İşte bu mekanizmalara "kültür" adı verilmektedir. Çevremizde gördüğümüz her türlü ürün aklımızda yüklü olan karar verme mekanizmamızla kısaca kültürümüzle yakından ilgilidir. Bu kültürün en küçük birimi ise değer adını verdiğimiz bilişsel yapıdır. Kültür denilen üstyapı ise değerler üzerinde yükselmektedir. Bir kültürü diğerinden ayıran başlıca karakteristiği, üzerinde yükseldiği değerlerin bileşimi ve farklılığıdır. Biyolojik evrimin temel yapısı nasıl genlerse. Kültürel evrimin temel yapısı da kaçınılmaz olarak değerler olmaktadır. 

İlk çağlardan bu yana hem bireyler hem de toplumlar çeşitli üretim biçimlerini evrimleştirerek bugüne gelmişlerdir. Üretilen her şeye karşılık soyut bir değer karşılık gelmiş bu da üretilenlerin birbirleriyle rasyonel bir mecrada karşılaştırılmasına dolayısıyla alışverişine imkan sağlamıştır. Antik Lidya'da paranın icadıyla bu soyutlama ete kemiğe bürünmüş; farklı yetenekleri olan kimselerin birbirlerinin yeteneklerini satın almaları kolaylaşmış ve insanın yaşam kalitesine yeni bir boyut katılmıştır. Böylelikle para adını verdiğimiz değer ilk olarak belli bir üretilmiş mala değil de üretilmiş herhangi bir mala eşleştirilmiştir. Paranın icadıyla birlikte ilk defa insan, konuşmak dövüşmek ve sevişmekten farklı olarak biyolojik evriminden kaynaklanmayan yeni bir bilişim ve iletişim aracına sahip olabilmiştir. Bu da bilişim ve iletişim çağının tohumu olmuştur. 

Aradaki gelişmeleri atlayarak günümüze gelirsek durumu şöyle özetleyebiliriz: 21. yüzyıl bilgi çağı olacaktır. Bu çağda bireyleri/toplumları belirleyici ve zenginleştirici baskın unsur bilginin üretimi ve paylaşımı olacaktır. Pek tabi bunun zararları da olacaktır.(Her geçiş döneminde olur).Bilginin üretimi konusundaki yoğun talep
bilişsel üretimin hammaddesini duyular gözlem ve deneyden uzaklaştırmış (ki bunlar somut verilerdir) bunların yerini
geçmiş bilgiler felsefik çözümlemeler ham bilişsel veriler (duygular) almıştır.Geçmiş bilgilerin sadece akıl yoluyla evrimleş
tirilmesine dayanan bu üretim tarzı geçmişten gelen kavrayış bozukluklarını katlanarak arttırmış önyargıları sağlamlaştır
mıştır.(Akraba evliliğinin genlerde yaptığı tahribatı bilginin bir başka bilgiyle döllenmesi de yapar)Biz buna "duygusal dezenformasyon"
diyeceğiz.Çoğu ete kemiğe bürünmekten uzak saf soyutlamaya dayalı bilgiler de medya sayesinde topluma pompalanmakta
elimizdeki gerçeklikten uzak pek çok değer kategorisi oluşturulmaktadır.Bu "değer" enflasyonu kendisini en fazla yaşantımızn
antik kökenli kültürel unsurlarında hissettirir.Bunların belki de en dikkat çekeni "Aşk" kavramı ve ona tümleşik değer yargılarımızdır.
3.YÖNTEM
Çözümleme aşağıdaki kabuller üzerinden yürütülecektir
1.Rasyonel etkinlikleri beyin oluşturur ve yönlendirir.(Bu işi böbrekler yada kalın bağırsak yapmaz)
2.Beyin bu yönetme işlemini "değer" adı verilen birimleri kullanarak "kültür" adı verilen kurallar çerçevesinde yapar
(Kültürel farklılıklar sizin "deli" olarak nitelendirilmenize neden olabilir soluğu akıl hastanesinde yada yabancı bir ülkede
alabilirsiniz.)
3.Aşk diğer tüm duygulanımlar gibi bilişsel bir etkinliktir.Öznesi beyindir.(Hormonal süreçler sinirsel uyartılar sadece
aşkın kimyasal olarak nasıl gerçekleştiğini açıklar.Ne olduğunu açıklamaz.Istediğiniz kişiyi aşık edebilirsiniz ama
istediğiniz kişiyi istediğiniz kişiye aşık edemezsiniz)
4.Tüm etkinlikler rasyoneldir.Kurallarının tam olarak öğrenilememiş olması onları irrasyonel yapmaz.
5.Aşk bilişsel ve rasyonel bir etkinliktir.Öznesi beyindir.Diğer tüm bilişsel ve rasyonel etkinliklerin
kurallarına uyar.Kendine özgü başka kurallarla çeşitlenebilir.
Günümüz insanın "Aşk" 'ı ilkçağ insanınkinden kat be kat daha komplike arzular taşımaktadır.Ortaçağın ve yakınçağın
aşkından da oldukça uzaktır.Günümüzde de aşk ölmemiştir ölen eski argümanlarla tanımlanan aşktır.Çağımızın aşk
kavramını belirleyecek başlıca nedenler şunlar olacaktır.
1.Toplumda Serbest dolaşımda tutulan devasa ölçekte çiçeği burnunda "yeni ve denenmemiş değerler" (Likidite fazlalığı+duygusal dezenfarmasyon)
2.Yaşamımızda yer bulan son derece kısıtlı "reel" imkanlar
3.Tüm değerlere karşılık gelecek reel imkanlar olmadığı için belirli değerlerin diğerleri tarafından elenmesi.Yani seçilim.
4.Değerlerin artış eğiliminin akıl almaz ölçekte oluşuyla hayatın bize sunduğu olanakların çok az artması hatta azalması
arasındaki çelişki(Değer şişkinliği)
5.Değer şişkinliğinin ve artan likiditenin eninde sonunda reel hayatın acımasız çarklarında realize olması. Yani "ayakların suya ermesi" -"masalın sona ermesi"
Yukarıdaki verilerin ışığında gelin tipik bir "realizasyon" senaryosunu inceleyelim.
4.AŞKIN REALİZASYONUN EVRELERİ
Değerler üstündeki bu enflasyonist baskı ve değer şişkinliği eninde sonunda bir kar realizasyonuyla sonuçlanır.
Aşkın ekonomisi arz taleb eğrisinin daha aşağı bir noktasında yeni bir denge noktası bulur.İllaki de böle olur
ama bu hoş bişey değildir.iki nokta arasındki fark hem dötte hem ruhta derin arazlar bırakır yenilenmesi stokta
tutulan taşınmazlar ve kristalleşen özsevgiyle ilgilidir ve malesef bu da yaşla orantılıdır.Ondandır aşkın
realizasyonun verdiği zararlar gençlikte özkaynakların çok olmasından ötürü kolaylıkla aşılırken yaş ilerledikçe likidleşen ve maksimum kar mantığıyla ordan oraya gezen gönül kırılganlaşır en küçük tehlike karşısında karşısındakinden
soğur başka ve daha güvenli limanlara doğru uzaklaşır.Risk alma ve ruhsal katmedeğer üretme gibi daha güç bi işi göze alamayan bu tür gönüller daha çok dış etkenlere bağımlı gelgeç gönülsel dalgalanmaların esiri olur.Bu aşk piyasalarının
kaçınılmaz durumudur.Bu likidite fazlalığı henüz yaşı genç olup katma değer üretmeyi göze alabilen özkaynakları kuvvetli gönüller üzerinde de bir baskı unsuru oluşturur.Sonuç hüsran olur.Çünkü ne kadar özkaynaklar kuvvetli de olsa hiç
bir aşık çift globalleşen dünyamızda robensonun adasında değildir.Çözüm optimizasyondan geçer henüz yaşı genç ve özkaynakları
kuvvetli olan gençler bu kaynaklarını har vurup harman savurmamalı küresel dalgalanmalara karşı bir takım önlemler almalı.
Aşklarınının karlılığını maksda tutmak için özkaynaklarını innovasyon ve kalite yönetimi ile arttırmalıdırlar.Ve eğer yinede ayrılmak kader olursa doğrultularını değiştirmeden aynı özkaynaklarla yola devam etmeli aslında bunun iki kişinin de bir suçu olmadığını bilmeli "global likidite krizi" nin her özkaynağı eritebilecek güçte olduğunu akıllarından çıkartmamlıdırlar


vs vs..

GÖZLERİN CESET BEKLER

Gitsem de cesedim
seni özler
gidemem
gözlerin
ceset bekler!
Kalsam çürümem
üzülme sen
diriyken de
badem gözlerim
gidemem
ellerin ceset özler
felaket tellalım
ölü yıkayıcısı gönlümün
bilemem
ben bitsem
seni kim
(g)özler!
30 Aralık 1998 0:04

aşkın güz hali

Aşkın güz halidir artık,
Ve sen daha çok çocuksun
Kirli ellerini yüzüne silerken
Gece ne kadar geceyse
Gökyüzü o denli uzak
Yüzün apaçık
Ellerin çıplak
Yıldızları okşuyorsun şimdi
Yalnızlığın atlasında
Yazık bir coğrafya bulmuşsun kendine
Maviye boyamışsın dağları
Denizlere dokunmamışsın
Gökyüzü mü sınırsızdı bu denli
Biz mi ufaldık sonradan...
Biraz içki
Of’lu bir türkü
Biraz da sigara belki...
Yıldızları okşuyorsun bu kez
Kent bulaşırken gözlerine
Boynunda ip izleri
Dişlerin sımsıkı kenetli
Herkes aslında bu kentte
En az bir kere
Yüzü kirli
Ama sen en çok
Çocuksun...

BehindBlue 19 Aralık 1999

Aşkın Yalın Hali

Bi başak tanesi
İki tutam göller yöresi
Güneşli yüzünde
Hınzır bir güz geçiyor dudaklarından
Sonrası bir üşümek
Bir rüzgar
Utangaç iki kırmızı
İki yanında
Hangi yitik devrimden
Arda kalan...
Topluyorum
Ama sen diyorum, sen daha çoksun
utanıyorum...

KAÇ KEZ?

-Einmal ist keinmal F.Nietzsche-
Şimdi gevrek bir rahatlıkla
arkasına kaykılan bu şehir
inkar ediyor tüm varlığını
a ş k ı m ı z ı n
şehri ikiye bölen bu nehir...
Onlarca kadının vücudunda dolaşan şehvetim
biliyorum geri getirmeyecek
sende kilitli kalacak hep
benim sevincim...
Artık öğrendim, yıkmayan
kuvvetlendirmiyor çoğu kez!
27 Kasım 2007

Oyuncak

Oyunun kurallarını demiştim
bir gün:
"oyuncaklar belirler."

Haşin bir oyuncuydun sen
bana göre
Artık biliyorsun:
Şiddeti bir aşkın
yeter
her oyunun belini bükmeye ...

Birşeyi unuttun sevgili
Bükmek te bir sınır taşımalıydı içinde
Bilmeliydin
Oyuncak kırılınca
oyun da artık biter..

Kurşun Asker

Bacaklarının bitip
kalçalarının başladığı yerdi
tüm sığınağı bu kurşun askerin.

İncecik belinden yukarı çıktıkça
Beliren bir çift kemik,
sarışınlığında dolaşan
o dingin tazelik
koyu renk bir kıyafete kamufle
tehditkar göğüslerin
hatırlatacak sana beni.
Biliyorsun...
fazla oyalanmayacak
bir sonraki sevgili.

Basit pornografik filmler gibi
geçiyor şimdi hayat.
Tarifelere ve taksitlere özne
olmak için her gün
erken kalkılıyor.
Bakışlar ayarlı,
adımlar programlı.
Nedeni var herşeyin şimdi.

Biliniyor,
boşa kurşun sıkılmıyor...

Biliniyor akşamüstü karşılıklı çay
içebilmek için aslinda herşey

Biliniyor; bir sonraki sevgilide
oyalanmayacak fazlaca artik bu eller.

Biliniyor sözcükler hayli kullanılmış
tüm devinimler harcanmıştır,

tüm gel-gitler...

BehindBlue Kasım 2007

Eskiden Pazar Sabahları ...

Yıllar önce Ankara da duvarları rutubetli bir öğrenci evinde huşu içinde yapılırdı.
Delikanlı yatakta yarı çıplak esneyip gerinirken, sevgili, sarışın kıvırcık saçlarını erkeğinin yüzüne sürterek uyandırırdı."Kahvaltı hazııırrr Lordummmmm!".Belki de tek yüksek sesli konuşma bu olurdu o zamanlar.Çok konuşulmaz günün ve anın kutsallığı zedelenmezdi.

Fokurdayarak "Ben oldum" diyen demlik dolusu çay, delikanlının alışveriş düdüğüydü aynı zamanda.
İki adet gazete üç paket sigara,bir kutu süt,fırından yeni çıkmış üç adet ekmek olurdu,sevgilinin vividentleri bitmemişse tabi!Hafif konulardan oluşan kahvaltı sohbetine baygın "ezginin günlüğü" şarkıları eşlik ederdi.Dedik ya çok konuşulmaz büyü bozulmazdı!

Hafiften oynaşarak beraberce toplanan bir ayağı sakat (ki adı Kore gazisi Hamdi Çavuş'tu) yemek masası ketum bir dosttu her duyduğunu muhafazakar mahelle çevresine duyurmazdı ispiyoncu Kamil gibi! (yatak odasının çatlak camı idi,ev sahibi daha sonra kendisini emekliye ayırdı.Yerini Hayri adında yeni bir pencere camına bıraktı) Yerin dört bir yanına çarşaf çarşaf serilen gazete sayfaları
üzerlerine uzanılarak rahat rahat okunurdu.Önemli yerlerin üstünde durulur sevgili ile paylaşılırdı,neyin önemli olacağı çok belli olmazdı.Sabit kur politasından dalgalı kur politakasına geçilmesinin ardında yatan global konjüktür de önemli bulunabilirdi ünlü bir pop müzik sanatçısının tanınmış bir işadamıyla yaşadığı beraberliğin mahrem görüntülerinin basına sızdırılması da.Gülünecek şeyler mutlaka bulunurdu "ah yazık" dedirtecek şeyler de.Ama ne bulunursa bulunsun bu delikanlı için sevgilinin gülerken beliren gamzelerini yakından tetkik etmek için bir sebep olurdu. Saatler süren bu huzur seansı süresince kupalar dolusu çay içilir en az yarım paket sigara tüketilirdi.Müziğin "Ezginin Günlüğü" nden seçilmesi bir adettendi, hiç bitmemesi de!Pazar kahvaltıları ve sohbetleri illaki de yerde başlar yerde biterdi!Sevgilinin bir kıvrımından başlardı çoğu kez felaket,bütün gazete kağıtları kırışıncaya kadar da orada sürerdi.Peki eskinin "Kutsal Pazar Kahvaltılarında" hiç mi kötü bir şey olmadı?Elbette oldu!
Resmi rakamlara göre iki adet çaydanlık bu aşkın ateşinde diplerinden eriyerek ebediyete intikal ettiler.Başkaca bir kayıp yaşanmadı.Dedik ya eskiden pazar kahvaltıları kutsaldı...

YAZINTI

-hatıralar ölüler içindir
seni ancak izler kanıtlar...-
Sakın kendini güllerden
baygın baharlardan
sakın...
Çok uzak bir yerlerden
geldiğini düşün
buralara
yabancısın yani:Doğaldır
demek ki yolun daha çok
Zaman: şimdilik
senden yana...
Plastik bir şeyler vitrinlerde
olur olmaz yarım yaşamlar
ağır bir kımıltıyla sürünen kalabalık
hep seni izleyecek
çıkınında ne var?
ne demektir gülerken
yanaklarında beliren
izler?
Bırak, yorgunluğun kentlilere
ödenmiş bir bedel sanılsın.
Bir şey demek gerekmez zaten
yürüyorken...
onun için işte
uzak bir yerlere gideceğini
düşün sen
hazırlığını ona göre yap!
suyu her gün taze
tut sürahinde
saçlarına denizi
ellerine tuzu öğret...
Çünkü özen ister
çoğu kez
kendini
doğrulayabilmek....
BehindBlue
2005

Yokluğunun Ardı

Sen gittin ya
yokluğun
kaldı
yokluğunun ardı
begonya,
hanımeli
damlayan musluk
yerde
kıvrışmış o kırmızı
fular
yokluğunun ardı
eski tarihli bir gazete
duvarda unutulmuş
takvim
yatakta bıraktığın o
çukurluk
yokluğunun ardı
kısa bir merasim
yırtılmış bir
kağıt
üzerinde
h o ş ç a k a l

BehindBlue 13.Haziran.2008

Gidene Mektuplar

- Küçük ellerin şimdi kimbilir hangi mağrur telaşta? -

(I)
Sözcüklerle bir aşk
yaşıyormuşsun nicedir
Onlarla anlaşmışsın
Yalanmış kandırdıkları seni de
‘Son tahlilde’ diyorsun...

Sözcükler yokken daha
aşklar vardı sevgili
ondandır sözcükler
düşmandır hala aşklara...

(II)
Tahlil etmişliğim vardır benim de!
Her aşkta biraz irin
biraz ur bulmuşluğum vardır...

Oysa hiçkimse bilmiyorum
verilmiş bir "söz"
kırılmış bir ayna için
ömrünü bu denli
yokuşa sürmüş olsun.

O çamlar orada bardak
oladursun,oladursun...
O sular
köprülerden
geçsin de
durulsun...
Bizim buralarda çamlar
Hala çam.
Köprüler sağlamdır!

(V)
Bir yolculukta kalmışsa gözlerin
uykun biraz çalıntı
düşlerin bir yerden sanki
hala alıntıysa
çocuksun sevdiğim
en çok "çocuk".

B.Blue
Temmuz 1998

Ayrılığa Prelütler

(Bir)

Ardına bakmadı giderken
adımlarını kalabalığa
uydurmadı.

Ani bir ölüm gibi olmalıydı
çünkü ayrılık
Alnı delen bir kurşun gibi!
Başka türlüsü acıtacaktı...

(İki)

Hazan vurmuştu
sevgilinin mağrur yüzüne
dallarını kırmıştı bir bir
umarsız bir rüzgar

Bazen ağrılı olur unutmak
suya yazılmamışsa
eğer aşk
sonrası

unutmak
unutmak
unutmak...

(üç)

ani bir ölüm gibi
olmadı ama ayrılık
yakışıksız
yılışık bir iltihap
gibi hatırlattı
kendini

hafızamız sanki
başkalarına ait
bir silah
tanrının verdiği son koz
belki de
terkedilen
sevgiliye ...

BehindBlue Haziran 2008

Eskiz

Geçerek eski aşkların
eskizlerinden
seni temize çekiyorum
şimdi ben.
Biliyorsun
en kusursuz halini
sevgilinin
kalbinin fırçasıyla
aşık
her ayrılığın ertesi
yeniden çizer.

BehindBlue 7.Temmuz.2008

İHMAL

Gittin ...
artık seni ihmal ediyorum.

bildiğim ve güvendiğim
bir ezberi oynuyorum şimdi
kendime vaadedilmiş
bir emniyet seçiyorum.

Gerili bir ipte
güçlükle ayakta durmak
şimdi hayat
zor olduğunu biliyor, özenle yürüyorum
düşersem parçalanacağım.
mucizeyi reddediyorum.

kendi ezberimde
emniyetli bir oyuncuyum
şimdi
bir mucize olursa
bu sonum olacak,
korkuyorum...

B.Blue 19 04 2008

TROYA ŞİİRLERİ (II)

Tahta kılıç,tahta at
Tenekeden şövalye
Ama savaş gerçektir
eczane reçetelerince...

Şimdi bir savaşçı seç kendine
Ve savaşmaya değer birşeyler
düşün kendince

Bir prensese bir kenti değişmiştim
Ele geçirilen bir kenttir artık!
Yitirilen: bir ..!

Elveda Sevgili Dostum

Bugün intihar haberini aldım. Çok üzgünüm sevgili dostum! Yapabileceğim hiçbir şey yok biliyorum.Seni geri getirmeyecek hiç bir sözcük."Kalksın Ayağa" desem boşuna ... Çıkan can geri gelmeyecek. Sen yaşarken de hakkettiğin sevgiyi dostluğu arkadaşlığı sana sonuna kadar verdiğimi düşünüyorum.Son birkaç yıldır yanında neden olamadığımı zaten sen de çok iyi biliyordun diye umut ediyorum.Bana yolladığın "veda mesajını" aldım.Duysaydın inanmazdın...Ağlıyorum.Evet ! Başardın! Neler yaşadım ağlamadım.Sen başardın!Biraz önce vücuduma zerkedilen sakinleştiricinin verdiği ağırlığa direnerek yazıyorum bu satırları. Herkesi odamdan dışarı kovdum.Yalnızım. Birşeyler yazmak mantıklı mı,değil mi diye düşünmeden, paylaşmak doğru mu değl mi diye düşünmeden yazıyorum.Haberin katılığı, soğukluğu, beni biraz olsun koruyabildi gerçekiğinden.Bilincim yeni yeni açılıyor . Daha yeni yeni anlıyorum artık aramızda değilsin,geri gelmeyeceksin!Şimdi saat akşam 10.00 sabahtan beridir beceremediğimi yapıyorum şimdi doya doya ağlıyorum! Salya sümük ağlıyorum...
İnternetin dört bir yanına yaydığın yazıları yorumları şiirleri topladım bu saate kadar.Üstüne yazılan yorumları okudum!
(Gülmemi isterdin sen. yapamıyorum)
Hoş sen ne denebileceğini de hesaplamışsındır mutlaka!Umurumda bile değil.Seni şimdiden özledim sevgili dostum.Yaşıyor olsaydın belki senelerce birbirimizle görüşmeyecektik ama bir yerlerde yaşadığımızı bilmek yetecekti bize.Ya şimdi?Kolayı seçtin değil mi? Gitmeyi...
Veda şarkını dinledim bu öğlen senin de ölümü kucaklarken yaptığın gibi..Sıcak bir çay demledim. Yazılarını okudum gülümsedim.(Gerçeği görmezden gelmeyi denedim)Ama benim de gücüm bu kadarmış.Şimdi ağlıyorum.
Beraber çok güzel günlerimiz de olmuştu...Satmadık birbirimizi.Arkadan bıçaklamadık.İçimizde tutmadık hiçbir şeyi ! Konuşulabilecek herşeyi konuşmuştuk zaten. Paylaşabilecek ne olursa paylaşmıştık.Bundandı belki de görüşmememiz.Bu neyi değiştirir? Artık yoksun!Ve ben yapabileceğim tek şeyi yapıyorum senelerdir cidden beceremediğim şeyi ağlıyorum...
Güle güle Sevgili Dostum güle güle...
Bu da benim sana hediyem olsun.. gidiyorum....

Ah, küçücük gemi, sulara attın şimdi kendini, delisin
Ah, yakarlar seni, dönmezsin bir daha geri, delisin

Ah, deniz olayım, tuzumu rüzgârda savurayım, deliyim
Ah, ne yelken ne yel, köpüklerde kaybolayım, deliyim

Kime sorsam dönüşüm yok
Nereye gitsem mavi
Yelkenimde deli rüzgâr
Her yanım tuz, deliyim

Ah, peşimde rüzgâr, ne yağmurlar dost ne bir kıyı var,
deliyim
Ah, düşlerim kaldı, yalnızım düşlerim kaldı, deliyim

Ah, yaralı kalbin, sönüp gidecek yaralı kalbin, delisin
Ah, küçücük gemi, dönmezsin bir daha geri, delisin

Kime sorsam dönüşüm yok
Her gemi biraz deniz
Her yanım mavi, her yanım yel
Her yanım tuz

Zeynep Bu Güzellik Var mı Soyunda?

Sene 199X olsa gerek Yer: Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü Fizik Bölümü Kantini .O sıralarda o mekanlarda dolaşan 1.80 boylarında esmer uzun saçlı beyaz tenli mavi gözlü, 88.58.89 ölçülerinde(eh biraz yanılma payı olabilir.Ne de olsa göz kararı!) uzun bacaklı bir kız vardı.Biz adını başlıktaki türküden esinlenerek Zeynep koymuştuk.Enfes güzelliği değildi sadece bizi büyüleyen.Akıl almaz derecede zevkli giyinir. Bir yürüdü mü yürümez adeta havada uçardı.Koridorlar sarsılırdı edasından ,kafalar ona döner,sohbetler yarıda kesilirdi. Ne zaman o kantine misafir gitsem herkes gibi ben de gözlerimi alamazdım ondan.(Hala düşünürüm acaba beni oraya çeken sırf onu görme olasılığı mıydı diye.)Arkadaşlar başlardı :

Zeynep Bu Güzellik Var Mı Soyunda
Elvan Elvan Güller Biter Bağında
Vize Gününde Final Ayında

Zeynepim Zeynepim Allı Zeynepim
Beş Kampüs İçinde Şanlı Zeynepim

Zeynepe Yaptırdım Altından Tarak
Tara Zülüflerin Bir Yana Bırak
Zeynepe Gidemem Yollar Pek Irak

Ankaradan Aşağı Beytepe Köyü
Yokuştur yolu Serindir Suyu
Güzeller İçinde Zeynepin Huyu

Zeynepim Zeynepim fotomodelim
Beş kampüs İçinde Şanlı Zeynepim

Dedik ya! Zeynep geldi mi majör taşıyıcılardan üretilen yarı iletkenlerin mi yoksa minör taşıyıcılardan yapılan yarıiletkenlerin mi daha efektif bir tercih olacağı sorusu anlamsızlaşırdı.Ortadoğu coğrafyasında yaşanan trajedinin emperyalist güçlerden mi yoksa yerleşik kültürlerin çağa ayak uydurmaktan uzak geri bileşenlerinden mi kaynaklandığı sorusu bir yana atılırdı.Heavy metalin Amerikan orijinli yeni tür bir uyuşturucu mu yoksa batı kilise müziğinin modern formlarda yeniden üretilmesi(evrimleşmesi) mi olduğu sorusu rafa kaldırılırdı.Yüksek öğrenimin parasız olması mümkün mü değil mi? Konu orada kapanırdı.Büyük ihtimalle kantini işleten abi de Zeynep içeri girdiğinde geri dönmeyen servis tepsilerinin ve bardaklarının hesabını tutmayı bırakıyordu.Ah Zeynep senin topuklu ayakkabılarının 3.sınıf yer karolarına basınca çıkardığı tıkırtıydı belki de hayatlarımızın muhtaç olduğu o tek ışık!Makyajsız ama çarpıcı yüzünden ,gözlerinden çıkan o aura adeta bir şelale olur akardı ince uzun boynundan aşağı..Kuzgun siyahı saçlarını incecik belinden havalandırırdı senin o hızlı ve mağrur yürümen.Bir çeşit "Aklını başına topla,saçmalama!Hayata dön bak işte yanıt burada!" çığlığıydı Zeynebin gelişi. Onun gelişi sadece gürültüyü yaran bir bıçak değil,bundan öte tüm yukarıdakilere verilen bütünlüklü bir yanıttı!
Doğru yarıiletken kullanım amacına uygun yarı iletkendi. Birbirini tamamlamalıydı kusursuz tasarım.Ne eksik ne de fazla olmalıydı, nicelikte değil nitelikte aranmalıydı seçim kriteri.Aynı Zeynep'in vücudunda kusursuz bir tabloya dönüşen giyim zevki gibi!

Kuşkusuz Zeynep'in soyunda o güzellik vardı!Ama Zeynep onu işlemesini iyi beceriyordu.Işıldayabileceği bir ortamda yaşamasaydı da yine de eminim: elindeki tüm olanakları kullanıp genlerindeki Zeynepliği bir şekilde ortaya çıkarırdı.Yani Ortadoğuda ki trajedilerin temelinde sadece dış güçleri görmek işin kolayına kaçmaktı!Aynı sosyal ortamda bulunan çoğu Zeynep namzeti onun gibi giyinmeye onun gibi yürümeye en önemlisi onun gibi bakmaya cesaret edemez sadece ağızları bir karış açık seyrederken Zeynep, her öğle arası genlerine işli dişiliği, her tür tehlikeye rağmen belleklere kazırdı!

Şuna şüphe yok: Zeynep böyle giyinmeyi,böyle yürümeyi,böyle bakmayı bir yerlerden öğrenmişti.Kendinden önce gelen femme fetale'lerin bir devamıydı!Ama başlıca amacı milleti
baygınlaştırmak,sersemletmek miydi? Sanmıyorum!O sadece Zeynepti ve başlıca amacı Zeynepliğini yaşamaktı.Ona bakıp sersemleyenlerin sorunuydu sersemlik,aynı ahmaklaşmakla heavy metal arasındaki ilişki gibi!

Ah Zeynep senin topuklu ayakkabılarının 3.sınıf yer karolarına basınca çıkardığı tıkırtıydı belki de aptalca tekrar tekrar sorduğumuz sorulara en güzel yanıt!

Sahi gerçek adı neydi?Nereden gelmişti buralara?Neyi sever neyi sevmezdi?Ne yapmak istiyordu?
Artık çok geç hiç bir zaman bilemeyeceğiz.Sadece akıl yürütebiliriz o kadar!
Üçüncü sınıf bir memuriyete razı gelmiş olamaz, yapamaz,alışamaz O!Koftiden bir adamı ayartıp onunla evlenip hayatını mı garantiledi? Yoksa ailesinin yanına döndü de koca mı bekliyor? Ya da ne bileyim New York a yerleşip çokuluslu bir firmanın CEO sunun yönetici asistanı mı oldu?Belki de bunalıma girmiş keş falan olmuştur, sonra da izbe bi otel odasında ölüsü bulunmuştur.Ne oldu ki Zeynebe?Yukarıdaki olasılıklar içinde bir Zeynep düşünemiyorum ben.Hayatta Zeyneplere Zeynep olarak yer var mı?Yaşadığımız dönemde içinde bulunduğumuz coğrafyada Işığa,Aura'ya,hayatı sarsacak değiştirecek bir dişiliğe gerçekten yer var mı?Özledim ben onu.
Başka yerleri bilemem bildiğim tek şey Zeynebe benim yanımda hala bir yer olduğu! (Baksanıza hala aklımdaki yerini koruyor!)

O zamanlarda ona birşeyler ısmarlayıp tanışmadığıma beş on dakika havadan sudan sohbet etmediğime o kadar pişmanım ki şimdi.Ne olurdu yani yapsaydım? Yanlış anlaşılmasın; keşke bi tadına baksaydık değil benim pişmanlığım. Hayat dolu ışıl ışıl bir insanla elde fırsatlar olmasına rağmen tanışmamak, güzelliğe dışarıdan bakmak!Hayatı ıskalamanın pişmanlığı...Eğer öğrenciyseniz ve etrafınızda üstüne muhabbet çevirdiğiniz böyle bir güzellik varsa, şakayla yetinmeyin,gidin tanışın derim.Işıltıları hayatımıza dahil etmezsek, hayatımızın büyüsünün yitmesi kaçınılmaz olacaktır.Nefes aldıktan sonra hiç bir zaman geç değildir.Şimdi, hayatın tuvaline haksızlık olmasın diye her rengi her ışığı almaya çalışıyorum hayatıma. Belki yeni bir Zeynep başka sorularımızın yanıtı olur.Kim bilir? Bu yazıyı burada bitirken sizi bilmem ama ben türkünün aslını Erkan Oğur'dan dinleyeceğim tüm "Zeynep" ler için:

Zeynep Bu Güzellik Var Mı Soyunda
Zeynep Bu Güzellik Var Mı Soyunda
Elvan Elvan Güller Biter Bağında
Arife Gününde Bayram Ayında

Zeynepim Zeynepim Allı Zeynepim
Beş Köyün İçinde Şanlı Zeynepim

Zeynepe Yaptırdım Altından Tarak
Tara Zülüflerin Bir Yana Bırak
Zeynepe Gidemem Yollar Pek Irak

Zeynepim Zeynepim Allı Zeynepim
Beş Köyün İçinde Şanlı Zeynepim

Söğüdün Yaprağı Narindir Narin
İçerim Yanıyor Dışarım Serin
Zeynepi Bu Hafta Ettiler Gelin

Zeynepim Zeynepim Allı Zeynepim
Beş Köyün İçinde Şanlı Zeynepim

Kangaldan Aşağı Mamaşın Köyü
Derindir Kuyusu Serindir Suyu
Güzeller İçinde Zeynepin Huyu

Zeynepim Zeynepim Allı Zeynepim
Beş Köyün İçinde Şanlı Zeynepim