Sayfalar

12 Mayıs 2021 Çarşamba

Zeynep Bu Güzellik Var mı Soyunda?

Sene 199X olsa gerek Yer: Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü Fizik Bölümü Kantini .O sıralarda o mekanlarda dolaşan 1.80 boylarında esmer uzun saçlı beyaz tenli mavi gözlü, 88.58.89 ölçülerinde(eh biraz yanılma payı olabilir.Ne de olsa göz kararı!) uzun bacaklı bir kız vardı.Biz adını başlıktaki türküden esinlenerek Zeynep koymuştuk.Enfes güzelliği değildi sadece bizi büyüleyen.Akıl almaz derecede zevkli giyinir. Bir yürüdü mü yürümez adeta havada uçardı.Koridorlar sarsılırdı edasından ,kafalar ona döner,sohbetler yarıda kesilirdi. Ne zaman o kantine misafir gitsem herkes gibi ben de gözlerimi alamazdım ondan.(Hala düşünürüm acaba beni oraya çeken sırf onu görme olasılığı mıydı diye.)Arkadaşlar başlardı : Zeynep Bu Güzellik Var Mı Soyunda Elvan Elvan Güller Biter Bağında Vize Gününde Final Ayında Zeynepim Zeynepim Allı Zeynepim Beş Kampüs İçinde Şanlı Zeynepim Zeynepe Yaptırdım Altından Tarak Tara Zülüflerin Bir Yana Bırak Zeynepe Gidemem Yollar Pek Irak Ankaradan Aşağı Beytepe Köyü Yokuştur yolu Serindir Suyu Güzeller İçinde Zeynepin Huyu Zeynepim Zeynepim fotomodelim Beş kampüs İçinde Şanlı Zeynepim Dedik ya! Zeynep geldi mi majör taşıyıcılardan üretilen yarı iletkenlerin mi yoksa minör taşıyıcılardan yapılan yarıiletkenlerin mi daha efektif bir tercih olacağı sorusu anlamsızlaşırdı.Ortadoğu coğrafyasında yaşanan trajedinin emperyalist güçlerden mi yoksa yerleşik kültürlerin çağa ayak uydurmaktan uzak geri bileşenlerinden mi kaynaklandığı sorusu bir yana atılırdı.Heavy metalin Amerikan orijinli yeni tür bir uyuşturucu mu yoksa batı kilise müziğinin modern formlarda yeniden üretilmesi(evrimleşmesi) mi olduğu sorusu rafa kaldırılırdı.Yüksek öğrenimin parasız olması mümkün mü değil mi? Konu orada kapanırdı.Büyük ihtimalle kantini işleten abi de Zeynep içeri girdiğinde geri dönmeyen servis tepsilerinin ve bardaklarının hesabını tutmayı bırakıyordu.Ah Zeynep senin topuklu ayakkabılarının 3.sınıf yer karolarına basınca çıkardığı tıkırtıydı belki de hayatlarımızın muhtaç olduğu o tek ışık!Makyajsız ama çarpıcı yüzünden ,gözlerinden çıkan o aura adeta bir şelale olur akardı ince uzun boynundan aşağı..Kuzgun siyahı saçlarını incecik belinden havalandırırdı senin o hızlı ve mağrur yürümen.Bir çeşit "Aklını başına topla,saçmalama!Hayata dön bak işte yanıt burada!" çığlığıydı Zeynebin gelişi. Onun gelişi sadece gürültüyü yaran bir bıçak değil,bundan öte tüm yukarıdakilere verilen bütünlüklü bir yanıttı! Doğru yarıiletken kullanım amacına uygun yarı iletkendi. Birbirini tamamlamalıydı kusursuz tasarım.Ne eksik ne de fazla olmalıydı, nicelikte değil nitelikte aranmalıydı seçim kriteri.Aynı Zeynep'in vücudunda kusursuz bir tabloya dönüşen giyim zevki gibi! Kuşkusuz Zeynep'in soyunda o güzellik vardı!Ama Zeynep onu işlemesini iyi beceriyordu.Işıldayabileceği bir ortamda yaşamasaydı da yine de eminim: elindeki tüm olanakları kullanıp genlerindeki Zeynepliği bir şekilde ortaya çıkarırdı.Yani Ortadoğuda ki trajedilerin temelinde sadece dış güçleri görmek işin kolayına kaçmaktı!Aynı sosyal ortamda bulunan çoğu Zeynep namzeti onun gibi giyinmeye onun gibi yürümeye en önemlisi onun gibi bakmaya cesaret edemez sadece ağızları bir karış açık seyrederken Zeynep, her öğle arası genlerine işli dişiliği, her tür tehlikeye rağmen belleklere kazırdı! Şuna şüphe yok: Zeynep böyle giyinmeyi,böyle yürümeyi,böyle bakmayı bir yerlerden öğrenmişti.Kendinden önce gelen femme fetale'lerin bir devamıydı!Ama başlıca amacı milleti baygınlaştırmak,sersemletmek miydi? Sanmıyorum!O sadece Zeynepti ve başlıca amacı Zeynepliğini yaşamaktı.Ona bakıp sersemleyenlerin sorunuydu sersemlik,aynı ahmaklaşmakla heavy metal arasındaki ilişki gibi! Ah Zeynep senin topuklu ayakkabılarının 3.sınıf yer karolarına basınca çıkardığı tıkırtıydı belki de aptalca tekrar tekrar sorduğumuz sorulara en güzel yanıt! Sahi gerçek adı neydi?Nereden gelmişti buralara?Neyi sever neyi sevmezdi?Ne yapmak istiyordu? Artık çok geç hiç bir zaman bilemeyeceğiz.Sadece akıl yürütebiliriz o kadar! Üçüncü sınıf bir memuriyete razı gelmiş olamaz, yapamaz,alışamaz O!Koftiden bir adamı ayartıp onunla evlenip hayatını mı garantiledi? Yoksa ailesinin yanına döndü de koca mı bekliyor? Ya da ne bileyim New York a yerleşip çokuluslu bir firmanın CEO sunun yönetici asistanı mı oldu?Belki de bunalıma girmiş keş falan olmuştur, sonra da izbe bi otel odasında ölüsü bulunmuştur.Ne oldu ki Zeynebe?Yukarıdaki olasılıklar içinde bir Zeynep düşünemiyorum ben.Hayatta Zeyneplere Zeynep olarak yer var mı?Yaşadığımız dönemde içinde bulunduğumuz coğrafyada Işığa,Aura'ya,hayatı sarsacak değiştirecek bir dişiliğe gerçekten yer var mı?Özledim ben onu. Başka yerleri bilemem bildiğim tek şey Zeynebe benim yanımda hala bir yer olduğu! (Baksanıza hala aklımdaki yerini koruyor!) O zamanlarda ona birşeyler ısmarlayıp tanışmadığıma beş on dakika havadan sudan sohbet etmediğime o kadar pişmanım ki şimdi.Ne olurdu yani yapsaydım? Yanlış anlaşılmasın; keşke bi tadına baksaydık değil benim pişmanlığım. Hayat dolu ışıl ışıl bir insanla elde fırsatlar olmasına rağmen tanışmamak, güzelliğe dışarıdan bakmak!Hayatı ıskalamanın pişmanlığı...Eğer öğrenciyseniz ve etrafınızda üstüne muhabbet çevirdiğiniz böyle bir güzellik varsa, şakayla yetinmeyin,gidin tanışın derim.Işıltıları hayatımıza dahil etmezsek, hayatımızın büyüsünün yitmesi kaçınılmaz olacaktır.Nefes aldıktan sonra hiç bir zaman geç değildir.Şimdi, hayatın tuvaline haksızlık olmasın diye her rengi her ışığı almaya çalışıyorum hayatıma. Belki yeni bir Zeynep başka sorularımızın yanıtı olur.Kim bilir? Bu yazıyı burada bitirken sizi bilmem ama ben türkünün aslını Erkan Oğur'dan dinleyeceğim tüm "Zeynep" ler için: Zeynep Bu Güzellik Var Mı Soyunda Zeynep Bu Güzellik Var Mı Soyunda Elvan Elvan Güller Biter Bağında Arife Gününde Bayram Ayında Zeynepim Zeynepim Allı Zeynepim Beş Köyün İçinde Şanlı Zeynepim Zeynepe Yaptırdım Altından Tarak Tara Zülüflerin Bir Yana Bırak Zeynepe Gidemem Yollar Pek Irak Zeynepim Zeynepim Allı Zeynepim Beş Köyün İçinde Şanlı Zeynepim Söğüdün Yaprağı Narindir Narin İçerim Yanıyor Dışarım Serin Zeynepi Bu Hafta Ettiler Gelin Zeynepim Zeynepim Allı Zeynepim Beş Köyün İçinde Şanlı Zeynepim Kangaldan Aşağı Mamaşın Köyü Derindir Kuyusu Serindir Suyu Güzeller İçinde Zeynepin Huyu Zeynepim Zeynepim Allı Zeynepim Beş Köyün İçinde Şanlı Zeynepim

12 Şubat 2011 Cumartesi

Aşk Pirefösörü

1.ASLANLAR GİBİ BİR GİRİŞ
Onun bunun lafı ile ailelerle "mahalle baskısıyla" arkadaş çevresiyle, gazeteden okunan yazılarla resimlerle, internetle, botoksla, detoksla, kredi kartıyla, vs vs gibi pertürbasyonların süreli süresiz etkileri altında varlığını koruyabilen üstün dayanımlı aşklar için naçizane bir öneri girişimi ...


2.AŞKIN RASYONEL DURUM UZAYINDAKİ BİLEŞENLERİNE KISA VE T..ŞKLI BİR BAKIŞ
Genel olarak biyolojik evrim ile insanoğlunun kültürel evrimi ve bunun doğal sonucu olarak insan üretiminin evrimi birbirlerinden soyutlanamaz. Bu geyiğimizde, aşkı rasyonel bir etkinlik olarak ele alarak etkinliğin kökenlerine ve işleyiş yapısına göz atacağız. Rasyonel her türlü etkinliğin başlıca öznesi beyin ve onun yerleşik karar verme mekanizmalarıdır. İşte bu mekanizmalara "kültür" adı verilmektedir. Çevremizde gördüğümüz her türlü ürün aklımızda yüklü olan karar verme mekanizmamızla kısaca kültürümüzle yakından ilgilidir. Bu kültürün en küçük birimi ise değer adını verdiğimiz bilişsel yapıdır. Kültür denilen üstyapı ise değerler üzerinde yükselmektedir. Bir kültürü diğerinden ayıran başlıca karakteristiği, üzerinde yükseldiği değerlerin bileşimi ve farklılığıdır. Biyolojik evrimin temel yapısı nasıl genlerse. Kültürel evrimin temel yapısı da kaçınılmaz olarak değerler olmaktadır. 

İlk çağlardan bu yana hem bireyler hem de toplumlar çeşitli üretim biçimlerini evrimleştirerek bugüne gelmişlerdir. Üretilen her şeye karşılık soyut bir değer karşılık gelmiş bu da üretilenlerin birbirleriyle rasyonel bir mecrada karşılaştırılmasına dolayısıyla alışverişine imkan sağlamıştır. Antik Lidya'da paranın icadıyla bu soyutlama ete kemiğe bürünmüş; farklı yetenekleri olan kimselerin birbirlerinin yeteneklerini satın almaları kolaylaşmış ve insanın yaşam kalitesine yeni bir boyut katılmıştır. Böylelikle para adını verdiğimiz değer ilk olarak belli bir üretilmiş mala değil de üretilmiş herhangi bir mala eşleştirilmiştir. Paranın icadıyla birlikte ilk defa insan, konuşmak dövüşmek ve sevişmekten farklı olarak biyolojik evriminden kaynaklanmayan yeni bir bilişim ve iletişim aracına sahip olabilmiştir. Bu da bilişim ve iletişim çağının tohumu olmuştur. 

Aradaki gelişmeleri atlayarak günümüze gelirsek durumu şöyle özetleyebiliriz: 21. yüzyıl bilgi çağı olacaktır. Bu çağda bireyleri/toplumları belirleyici ve zenginleştirici baskın unsur bilginin üretimi ve paylaşımı olacaktır. Pek tabi bunun zararları da olacaktır.(Her geçiş döneminde olur).Bilginin üretimi konusundaki yoğun talep
bilişsel üretimin hammaddesini duyular gözlem ve deneyden uzaklaştırmış (ki bunlar somut verilerdir) bunların yerini
geçmiş bilgiler felsefik çözümlemeler ham bilişsel veriler (duygular) almıştır.Geçmiş bilgilerin sadece akıl yoluyla evrimleş
tirilmesine dayanan bu üretim tarzı geçmişten gelen kavrayış bozukluklarını katlanarak arttırmış önyargıları sağlamlaştır
mıştır.(Akraba evliliğinin genlerde yaptığı tahribatı bilginin bir başka bilgiyle döllenmesi de yapar)Biz buna "duygusal dezenformasyon"
diyeceğiz.Çoğu ete kemiğe bürünmekten uzak saf soyutlamaya dayalı bilgiler de medya sayesinde topluma pompalanmakta
elimizdeki gerçeklikten uzak pek çok değer kategorisi oluşturulmaktadır.Bu "değer" enflasyonu kendisini en fazla yaşantımızn
antik kökenli kültürel unsurlarında hissettirir.Bunların belki de en dikkat çekeni "Aşk" kavramı ve ona tümleşik değer yargılarımızdır.
3.YÖNTEM
Çözümleme aşağıdaki kabuller üzerinden yürütülecektir
1.Rasyonel etkinlikleri beyin oluşturur ve yönlendirir.(Bu işi böbrekler yada kalın bağırsak yapmaz)
2.Beyin bu yönetme işlemini "değer" adı verilen birimleri kullanarak "kültür" adı verilen kurallar çerçevesinde yapar
(Kültürel farklılıklar sizin "deli" olarak nitelendirilmenize neden olabilir soluğu akıl hastanesinde yada yabancı bir ülkede
alabilirsiniz.)
3.Aşk diğer tüm duygulanımlar gibi bilişsel bir etkinliktir.Öznesi beyindir.(Hormonal süreçler sinirsel uyartılar sadece
aşkın kimyasal olarak nasıl gerçekleştiğini açıklar.Ne olduğunu açıklamaz.Istediğiniz kişiyi aşık edebilirsiniz ama
istediğiniz kişiyi istediğiniz kişiye aşık edemezsiniz)
4.Tüm etkinlikler rasyoneldir.Kurallarının tam olarak öğrenilememiş olması onları irrasyonel yapmaz.
5.Aşk bilişsel ve rasyonel bir etkinliktir.Öznesi beyindir.Diğer tüm bilişsel ve rasyonel etkinliklerin
kurallarına uyar.Kendine özgü başka kurallarla çeşitlenebilir.
Günümüz insanın "Aşk" 'ı ilkçağ insanınkinden kat be kat daha komplike arzular taşımaktadır.Ortaçağın ve yakınçağın
aşkından da oldukça uzaktır.Günümüzde de aşk ölmemiştir ölen eski argümanlarla tanımlanan aşktır.Çağımızın aşk
kavramını belirleyecek başlıca nedenler şunlar olacaktır.
1.Toplumda Serbest dolaşımda tutulan devasa ölçekte çiçeği burnunda "yeni ve denenmemiş değerler" (Likidite fazlalığı+duygusal dezenfarmasyon)
2.Yaşamımızda yer bulan son derece kısıtlı "reel" imkanlar
3.Tüm değerlere karşılık gelecek reel imkanlar olmadığı için belirli değerlerin diğerleri tarafından elenmesi.Yani seçilim.
4.Değerlerin artış eğiliminin akıl almaz ölçekte oluşuyla hayatın bize sunduğu olanakların çok az artması hatta azalması
arasındaki çelişki(Değer şişkinliği)
5.Değer şişkinliğinin ve artan likiditenin eninde sonunda reel hayatın acımasız çarklarında realize olması. Yani "ayakların suya ermesi" -"masalın sona ermesi"
Yukarıdaki verilerin ışığında gelin tipik bir "realizasyon" senaryosunu inceleyelim.
4.AŞKIN REALİZASYONUN EVRELERİ
Değerler üstündeki bu enflasyonist baskı ve değer şişkinliği eninde sonunda bir kar realizasyonuyla sonuçlanır.
Aşkın ekonomisi arz taleb eğrisinin daha aşağı bir noktasında yeni bir denge noktası bulur.İllaki de böle olur
ama bu hoş bişey değildir.iki nokta arasındki fark hem dötte hem ruhta derin arazlar bırakır yenilenmesi stokta
tutulan taşınmazlar ve kristalleşen özsevgiyle ilgilidir ve malesef bu da yaşla orantılıdır.Ondandır aşkın
realizasyonun verdiği zararlar gençlikte özkaynakların çok olmasından ötürü kolaylıkla aşılırken yaş ilerledikçe likidleşen ve maksimum kar mantığıyla ordan oraya gezen gönül kırılganlaşır en küçük tehlike karşısında karşısındakinden
soğur başka ve daha güvenli limanlara doğru uzaklaşır.Risk alma ve ruhsal katmedeğer üretme gibi daha güç bi işi göze alamayan bu tür gönüller daha çok dış etkenlere bağımlı gelgeç gönülsel dalgalanmaların esiri olur.Bu aşk piyasalarının
kaçınılmaz durumudur.Bu likidite fazlalığı henüz yaşı genç olup katma değer üretmeyi göze alabilen özkaynakları kuvvetli gönüller üzerinde de bir baskı unsuru oluşturur.Sonuç hüsran olur.Çünkü ne kadar özkaynaklar kuvvetli de olsa hiç
bir aşık çift globalleşen dünyamızda robensonun adasında değildir.Çözüm optimizasyondan geçer henüz yaşı genç ve özkaynakları
kuvvetli olan gençler bu kaynaklarını har vurup harman savurmamalı küresel dalgalanmalara karşı bir takım önlemler almalı.
Aşklarınının karlılığını maksda tutmak için özkaynaklarını innovasyon ve kalite yönetimi ile arttırmalıdırlar.Ve eğer yinede ayrılmak kader olursa doğrultularını değiştirmeden aynı özkaynaklarla yola devam etmeli aslında bunun iki kişinin de bir suçu olmadığını bilmeli "global likidite krizi" nin her özkaynağı eritebilecek güçte olduğunu akıllarından çıkartmamlıdırlar


vs vs..

GÖZLERİN CESET BEKLER

Gitsem de cesedim
seni özler
gidemem
gözlerin
ceset bekler!
Kalsam çürümem
üzülme sen
diriyken de
badem gözlerim
gidemem
ellerin ceset özler
felaket tellalım
ölü yıkayıcısı gönlümün
bilemem
ben bitsem
seni kim
(g)özler!
30 Aralık 1998 0:04

aşkın güz hali

Aşkın güz halidir artık,
Ve sen daha çok çocuksun
Kirli ellerini yüzüne silerken
Gece ne kadar geceyse
Gökyüzü o denli uzak
Yüzün apaçık
Ellerin çıplak
Yıldızları okşuyorsun şimdi
Yalnızlığın atlasında
Yazık bir coğrafya bulmuşsun kendine
Maviye boyamışsın dağları
Denizlere dokunmamışsın
Gökyüzü mü sınırsızdı bu denli
Biz mi ufaldık sonradan...
Biraz içki
Of’lu bir türkü
Biraz da sigara belki...
Yıldızları okşuyorsun bu kez
Kent bulaşırken gözlerine
Boynunda ip izleri
Dişlerin sımsıkı kenetli
Herkes aslında bu kentte
En az bir kere
Yüzü kirli
Ama sen en çok
Çocuksun...

BehindBlue 19 Aralık 1999

Aşkın Yalın Hali

Bi başak tanesi
İki tutam göller yöresi
Güneşli yüzünde
Hınzır bir güz geçiyor dudaklarından
Sonrası bir üşümek
Bir rüzgar
Utangaç iki kırmızı
İki yanında
Hangi yitik devrimden
Arda kalan...
Topluyorum
Ama sen diyorum, sen daha çoksun
utanıyorum...

KAÇ KEZ?

-Einmal ist keinmal F.Nietzsche-
Şimdi gevrek bir rahatlıkla
arkasına kaykılan bu şehir
inkar ediyor tüm varlığını
a ş k ı m ı z ı n
şehri ikiye bölen bu nehir...
Onlarca kadının vücudunda dolaşan şehvetim
biliyorum geri getirmeyecek
sende kilitli kalacak hep
benim sevincim...
Artık öğrendim, yıkmayan
kuvvetlendirmiyor çoğu kez!
27 Kasım 2007

Oyuncak

Oyunun kurallarını demiştim
bir gün:
"oyuncaklar belirler."

Haşin bir oyuncuydun sen
bana göre
Artık biliyorsun:
Şiddeti bir aşkın
yeter
her oyunun belini bükmeye ...

Birşeyi unuttun sevgili
Bükmek te bir sınır taşımalıydı içinde
Bilmeliydin
Oyuncak kırılınca
oyun da artık biter..